25 Mart 2012 Pazar


Son Günler

   İşten ayrılmadan önce tam bir bunalıma girmistim. Şirket kaos halindeydi. Çalıştığım departmanın kapatılacağı haberini yöneticilerden duymadan önce genel müdürlükte calışan arkadaşlardan öğrenmiştik. Dedikodular, söylentiler gırla gidiyordu. Ne olacağımızı konuşup duruyorduk. Kendimizi demoralize etmekten, işten soğutmaktan başka bir şeye yaramadı tüm bunlar.
   Boyun ağrılarım, baş dönmelerim bu dönemde başladı. Öyle bir başdönmesi ki sadece ofise gittiğimde başlıyor, evde, dışarda, başka mekanlarda yok. İş yerine bir gidiyorum sabah, dünya dönmeye başlıyor çevremde. Dünyayla birlikte tüm evraklar, tüm masalar, tüm insanlar, kapı, pencere..Sarhoş gibi yürüyorum binanın içinde.
   Öyle bir halim var ki, 'Atlı Karınca dönüyor dönüyor, dünya durmadan dönüyor dönüyor' benim hit şarkım olmuştu :)
   Dayanamayacak duruma gelince kalktım doktora gittim. Bir sürü tahlil, röntgen, muayene, tetkik ne varsa hepsi yapıldı. Sonuç: Hiç birşeyim yokmuş..(Aslında sevindirici bir haber değil mi?)
   Gel de hiçbirşeyim olmadığına inan, bu rahatsızlığı yaşayan benim. Bu kabusa acilen bir çözüm bulmam gerekiyordu; ben de birikmiş izinlerimi kullanmaya başladım. Neyseki çok anlayışlı bir yöneticim vardı. (Sanırım yöneticisini seven ender insanlardan biriyim.) Böylelikle her hafta 1-2 gün izin almaya başladım. İş biraz daha çekilir hale gelmişti. Ama başdönmelerinde bir azalma yok..
   Sonra bir toplantı yapıldı. Son derece abuk subuk bir toplantıydı. Tüm Türkiye çalışanlarını toplayıp garip şakalar falan yaptılar bizi güldürmek için. Ama biz zaten çağrılma nedenimizi biliyorduk. Hiç gülemedik o gün..
   O toplantıda bize 2 ay sonra departmanın kapatılacağı söylendi. 2 ay daha dönen bir dünyada çalışma gayreti göstermek durumunda kaldım. Günler yavaş yavaş aktı geçti ve son gün geldi..
   Genel Müdürlüğe gittim, son işlemleri yapmak için. Üstüme zimmetli olan eşyaları bırakma anı çok duygulandırıcıydı. Kendimi zor tuttum ağlamamak için. Ama gözlerimin dolmasını engelleyemedim. Sevgili yöneticim, bana bir kahve ısmarladı, son bir sohbet ettik.
   O anki psikolojimde; bundan sonraki günler benim için belirsiz ve sisli bir havadaydı. Beni önümde neler bekliyor bilemiyordum. Hüzünlü, fakat bir o kadar da hafiflemiş bir hava içindeydim. Sersemlemiş bir halde binadan çıktım, herşey çok çabuk olmuştu sanki (oysaki aylardır bu anın gelmesini beklememiş miydim?) Kafam allak bullaktı, durağa yürürken kafamı dağıtmak için bir giyim mağazası gördüm ve oraya attım kendimi. Amacım kafamı dağıtmaktı, ama mağazada kısa süren turumla kendimi yine kötü hissetmeye başladım.
   Mağazadaki klasik iş kıyafetleri canımı sıkmıştı. Bir süre çalışmamaya, dinlenmeye karar vermiştim. İş yaşamından, dolabımı kaplayan o resmi, renksiz, ciddi kıyafetlerden uzaklaşmak istiyordum.
   Ertesi sabah tuhaf bir boşluk içine uyandım. İş yoktu, işe gitmem gerekmiyordu. Bu beni mutlu etmeye yetmişti bile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder